Entelektüel her zaman yalnızlık ile saf tutma arasında bir yerde durur.
Edward Said, Entelektüel

Edward Said’in bu dizelerini okurken, beni bu satırları yazmaya iten o kıvılcım alevlendi. Neydi o kıvılcım? Kuşkusuz Said’in bu satırları gayet doğru bir noktaya parmak basıyor. Evet basıyor da Türkiye için durum böyle mi? Türkiye’de “Entelektüel” cenahı altında adı anılanlar sahiden bu dizelerdeki gibi yalnızlık ile saf tutma arasında bir yerde mi? Yoksa sorunun direkt kökünü idrak edebilmek adına şu soruyu mu sormalıyız; Aydın kim? Entelektüel kim?
Nuri Bilge Ceylan’ın, Cannes’da altın palmiye ile dönen Kış Uykusu filminde Haluk Bilginer’in canlandırdığı bir karakter ile başlamak isterim. Karakterin adı ironik bir şekilde “Aydın”’dır. Aydın karakteri tahsilli, burjuva bir ailenin çocuğu olma getirisiyle özgüvenli ve kibirli yetişmiş emekli bir akademisyendir. Belli bir mahalleye mensup, elitist tavırlarla çevresine tepeden bakan bir kibir fanusunda yaşamaktadır. Çevresinde de isminden bağımsız gerçek anlamıyla “Aydın” ve “Entelektüel” olarak anılır. İyi bir Aydındır çünkü! Okumuş, görmüş, geçirmiş… Filmdeki bu aydın karakterinden yola çıkarak şuraya gelmek istiyorum. Kibir abidesi, belli bir ideoloji dışına çıkıp soyutlanmadan düşünemeyen bu karakter, sahiden Entelektüel olabilir mi? Cevabım şaşırılmayacak şekilde çok net. Hayır! Peki öyleyse Entelektüel olanı “Aydın” olandan ayıran şey nedir?
Aydın, her şeyden önce bir mahalleye mensuptur. İdeolojiisinin sokaklarının bulunduğu mahalleye. O mahallede dolaşırken de daha görünür olur. Daha çok öne çıkar. Modernleşen toplumlarda sık görülen bir durumdur bu.( Dellaloğlu, Poetik ve politik, sf:137) Çünkü Aydın, ideolojilere daha kolay abone olabilir. Ancak Entelektüel hiçbir şeye ait olmayandır. Yalnızca hakikate aittir. Entelektüel için tek bir bakış açısı yoktur. Julien Benda’nın dediği gibi “Entelektüeller bir tür ruhani azınlıktır” Edward Said’in şu dizeleri daha da açıklayıcı olacaktır; “Gerçek entelektüeller en çok metafizik tutkunun, çıkar gözetmeyen adalet ve hakikat ilkelerinin etkisiyle yozlaşmayı mahkum ettikleri, zayıfları savundukları, kusurlu ya da baskıcı otoriteye meydan okudukları zaman kendileri olurlar. (Said,Entelektüel, sf:23) Bu dizelerde görüldüğü gibi entelektüel için adalet ve hakikat ilkesi ideolojik dürtülerin çok önündedir. Entelektüel’in çevreyi mutlu etme gibi bir gayesi de olamaz. Eğer hakikat mutsuzluk getirecekse varsın getirsin der entelektüel. Peki hakikat neden mutsuzluk getirsin ki? Bu mutsuzluk hali de dolaylı şekilde aydın’ın topluma karşı ideolojik tahayyülünden kaynaklanır. Toplumun daima duymak istediklerini dile getirir aydın. Bu açıdan popülisttir bir yandan da. Cemill Meriç, “İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleridir”(Meriç, Bu ülke, sf :176) derken aslında ideolojilerin entelektüel olma yolundaki bir mayın tarlası olduğundan bahseder. Öyledir de aslında. Tek bir ideoloji evreninden kavrayamayız hakikati. Hakikat tek de değildir. Birden çok hakikatin bulunduğu akvaryumda tek bir hakikate bağlı kalarak anlaşılamaz toplum. Ancak aydın, ideolojisine hizmet ediyorsa eğer basmakalıp fikirleri kabuğundan soymak için çaba sarfetmez. Oysa entelektüel için basmakalıp düşünce yoktur. Entelektüel daima basmakalıp fikirleri kabuğundan soymak için çaba harcar. İdeolojilerin sokağında evi yoktur entelektüelin. Daima göçebedir. Daima sürgün…
Türkiye’de ise maalesef bu kavramlar sürekli birbirleri ile eş anlamlı kullanılmaktadır. Hatta somut örnek vermek gerekirse bariz ideolojilerin etkisi altında kalan bilim adamları, sosyologlar! Tarihçiler! Aydın ve entelektüel olarak anılmaktadır. Kendi alanlarında saygın ve birikimli olabilirler fakat yukarıda bahsettiğimiz şekilde entelektüel değillerdir. Adını sayabileceğimiz ama zaten genel olarak popüler olan hatta kişisel gelişim etkinliklerine bile katılabilen bu portreler maalesef ki kendi alanları dışındaki konularda ideolojik popülistlik yaparak toplumu etkilemektedirler. Farklılıklara açık, basmakalıp fikirlerin etkisi altında kalmayan veyahut her türlü hakikate hoşgörülü yaklaşan birisi, ister istemez entelektüel dünyanın içine doğru kayar. Ancak tek bir hakikat duygusu ile toplumu anlamaya çalışmadan toplumla çatışan bir kimse entelektüel olamaz. O aydın olarak kalabilir. Entelektüelin ise yalnızlıkla bir derdi yoktur. Aydınlar, entelektüelin önüne ideoloji siperi fırlatırlar. Sen muhafazakarsın! Sen Dinsizsin! Veya sen marksistsin! Gibi. Entelektüelleri bu ideolojilere büründürmek suretiyle yapay siper oluşturup saldırırlar. Karşı tarafa atılan bu yapay siper ise savaşlarını meşru göstermek içindir. Oysa entelektüelin polemik veya savaşmak gibi bir derdi yoktur. Yalnızca okur, anlar ve hakikatleri aktarır.
KAYNAK
Edward Said, Entelektüel. ayrıntı yay. 2021.
Cemil Meriç, Bu ülke. İletişim yay. 2018
Besim Dellaloğlu, Poetik ve Politik. Timaş yay. 2021
コメント